Nezir KARAYÜN

Tarih: 08.08.2025 14:37

Bir Mektubun Kalbe Düşen Sesi ve Milletin Asırlık Mirası

Facebook Twitter Linked-in

Bir Mektubun Kalbe Düşen Sesi ve Milletin Asırlık Mirası

Değerli Gönül Dostlarım, Bazı satırlar vardır ki yalnızca okunmaz; yüreğe işlenir, hafızaya kazınır. İşte geçtiğimiz günlerde AK Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan mektup da böyle bir metindir. Sıradan bir resmi yazı olmaktan öte, bu milletin ruhunu, geçmişin acılarını ve yarınlara dair umutlarını taşıyan güçlü bir mesajdır.

Cumhurbaşkanlığı makamından gelen bu kelimeler, soğuk bir protokol dilini aşarak, sanki bir baba evladına, bir kardeş kardeşine seslenir gibi gönlümüze dokunuyor. Bu satırlar, bize kim olduğumuzu, bu toprakların nasıl vatan olduğunu ve üzerimizde taşıdığımız emaneti hatırlatan bir vasiyet gibidir. Her kelimesi, ortak hikâyemizin yürekten bir özeti niteliğindedir.

Geçmişten Gelen Aziz Emanet

Mektubun en etkileyici bölümlerinden biri, şehitlerimize ve gazilerimize duyulan derin vefanın dile getirildiği kısımdır. Evet, biliriz ki bu topraklar, uğruna can verenlerin kanıyla yoğruldu. Ancak bu mektup, o gerçeği kuru bir bilgi olmaktan çıkarıp, yüreğimizin en derin noktasına işleyen bir hissiyata dönüştürüyor. Her ezan sesi, dalgalanan her bayrak, çocuklarımızın huzurlu gülüşleri… Bunlar, gözle göremediğimiz ama gönlümüzde taşıdığımız kahramanlıkların eseridir. O kahramanlar yalnızca tarih kitaplarının sayfalarında değil; hâlâ aramızda yaşayan gazilerimizde ve emanetlerini bekleyen şehitlerimizin ailelerinde yaşamaktadır. Bizler, kanla yazılmış bir destanın evlatlarıyız ve bunu unutmamak boynumuzun borcudur.

Terörsüz Bir Geleceğin Umudu

Mektupta çizilen gelecek tablosu, yalnızca bir temenni değil; milletçe omuz omuza vererek başarabileceğimiz somut bir hedeftir: Terörsüz Türkiye. Otuz yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda, terörün sebep olduğu acılara, yıkımlara, yarım kalan hayatlara tanıklık ettim. Bu yüzden bu hedef, yalnızca devletin değil; her bir vatandaşın davasıdır. Mektupta da ifade edildiği gibi, içimizdeki ayrılık seslerini susturmalı, fitne tohumları ekmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. El ele, gönül gönüle vererek bu toprakları terörün karanlığından kurtarmak, hem şehitlerimize hem de gazilerimize olan en büyük vefa olacaktır.

Birliğimize Uzanan Ellere Karşı

Mektubun en net mesajlarından biri, birliğimizi ve kardeşliğimizi koruma çağrısıdır. Asırlardır farklı kültürlerin, renklerin, inançların aynı sofrada buluştuğu bu topraklarda, kardeşliğimiz bizim en büyük zenginliğimizdir. Farklılıklarımız ayrılık sebebi değil; millet olma gücümüzün kaynağıdır. Şehitlerimizin kanını hiçe saymak, gazilerimizin fedakârlığını görmezden gelmek isteyenlere asla fırsat verilmemelidir. Bu uyarı, sadece bugüne değil, yarınlara da taşınması gereken bir emanettir.

Vefa Borcumuz ve Emanete Sadakat

Mektubun sonunda yer alan, gazilerimize ve şehit ailelerine yönelik iyi dilekler, bir milletin vicdanından yükselen teşekkür duası gibidir. Gazilerimize hayırlı ve bereketli ömürler dilenirken, şehitlerimizin çocukları ve torunları "bizim emanetimiz" olarak anılıyor. Bu, sıradan bir cümle değil; nesiller boyu sürecek bir sorumluluk çağrısıdır. Çünkü vatan dediğimiz şey, sadece sınırları çizilmiş bir toprak parçası değil; uğruna can verilmiş, kanla mühürlenmiş bir yürek sözleşmesidir.

Sonuç olarak bu mektup, bir devlet belgesinin çok ötesinde, milletin kalbine yazılmış bir vefa, birlik ve sorumluluk çağrısıdır. Geçmişten aldığımız emaneti bugünde koruyarak, yarına onurla taşımamız gerektiğini hatırlatan güçlü bir yürek sesidir.

Hoşça Kalın, Dostça Kalın…

 

Mektup'un Orjinal Hali…

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —