Tüketicinin Ayakkabı Macerası
Aslında ayakkabı çok önemli bir ihtiyaçtır… Kalitesiz malzemelerin birçok zararı olduğu gibi ayakkabının da kötüsü çok zarar veriyor. Hem sağlığımıza diğer giysilerden daha fazla zarar verebiliyor.
Ben marka peşine koşmam, markalar kötüdür veya iyidir de demem... Ancak küresel pazarlama firmalarının cirit attığı piyasada, ürünün fiyatına marka fiyatı da ekleyerek gerçek fiyatın iki-üç katı fiyatla ürünlerini satmasına da karşıyım… Bir ayakkabının 6-7 bin liraya satılması açıkça tüketicinin sömürülmesidir… Ayakkabının kalitesi ve maliyetini, ortaya koyacak bir uzmanlığım yok…
Sonuçta ayakkabılar, altın malzemeden yapılmaz!.. Bir ayakkabı ne kadar iyi olursa olsun, malzeme olarak deri, kauçuk ve de benzer malzemeler kullanır… Bir ayakkabının fiyatı günümüzde bin lirayı geçmemeli…(2025 fiyatlarına göre) Çok kaliteliyse 1500 TL’yi geçmemeli; geçiyorsa tüketiciye kurulan bir tuzak veya hile olma ihtimali söz konusu olabilir…
AYAKKABI BENİ PERİŞAN ETTİ
Ucuz bir ayakkabı aldım, ayağımın ucunu sürekli sıkıyordu; yürüyemez oldum… İçine naylon torbayla su koyup bir gün buzdolabının buzluk bölümünde beklettim. İkinci gün ayakkabıyı giydiğimde yine eskisi gibi sıkmaya başladı… Oysa ayakkabıda böyle, hiç esnemeyen bir malzeme olamaz!..
Bir dostumu ziyarete giderken de bu melun ayakkabıyı giydim… Samimi dostumun ofisinde çok rahatsız olunca, izin alarak ayakkabılarımı çıkardım… Başparmaklarım ağrıyordu… Dostum, kendi ayakkabılarının birini çıkarıp bana uzattı, “şunu bir giyer misin, abi” dedi… (Bu sıra dostlarımın en büyüğü ben olduğumdan herkes abi diyor…) Ağır abilerden değilim… Neyse uzun etmeyelim, arkadaşımın ayakkabısı hem hafif, hem ayağıma rahat oturdu… “Öf be!” dedim “dünya varmış…” Fiyatını sordum, dudağım uçukladı… Markalı bir ayakkabıyı eşim sürekli “al, rahat et!..” dediği halde fiyatı yüzünden hiç yanaşmıyordum… Zira ayakkabıya 6-7 bin lira vermek pek akıl işi değildi…
Nihayet karar verdim, markalı bir ayakkabı alacaktım; ayak sağlığı çok önemliydi…“Marmara Park” denilen büyük AVM’ye gitmeye karar verdim… Metrobüse binerken bir sıkıntı olmadı… İnerken 190 cm. boyunda bir kardeşimiz iniş kapısında telefonuyla konuştuğu için benim iniş hamlelerimi dikkate almadı… Neyse ki bu boyu ve telefonundan başka bir özelliğe sahip olmayan, bu bencil vatandaşı bir şekilde geçerek -otobüs hareket etmeden- kendimi aşağı atabildim.
AYAKKABI MAĞAZASI AVINI BEKLİYOR
AVM’den girdim ve skechers markalarını satan ayakkabı mağazasına ulaştım… Aslında “şikayetvar” sitesine bakmadan 500 TL’nin üstünde piyasadan bir şey almıyorum… Bu, markalı ayakkabı hakkında da bazı şikâyetler görmeme rağmen bu mağazaya bir tüketici olarak gelmem bir hataydı… Kapı önünde aynı üniformalı, boyları hayli uzun gençler dizilmişti… Hiç de tezgahtar gibi durmuyorlardı, biraz kibirli badigard’lara (bodyguard) benziyorlardı…
Badi abilerin iki yanında hemen iki taraflı ayakkabı rafları başlıyordu… Bir ayakkabıya baktım, ne etiket fiyatını ne de ayakkabı numarasını görebildim…Acemilik işte!.. Badi abilerden birine sormak da kolay değildi, zira duruşları uzaydan gelen metal robotlar gibiydi, sanki dünya onlardan soruluyordu… Aslında öyleydi de!.. Globalizm denen şey de dünyanın üstüne çöken bir sömürü fanusu değil miydi?..
Sorma işlemine karar verdim ve Badi Abilerin en uygun ve cılızını seçtim… “Bu ayakkabının fiyatı ve numarası nerede yazılıyor?..” Bana bir hışımla baktı ki ben galiba yanlış bir yere gelmiştim!.. 6-7 bin liraya ayakkabı alacak gibi bir görünüme sahip olmadığımı hemen anlamışlardı… Yine de Badi Abi, ayakkabının içindeki fiyatı bana gösterdi… Bütün ayakkabıların son rakamları dokuzla bitiyordu…
DOKUZLA BİTEN, TÜKETİCİYİ YANILTAN RAKAMLAR NEDEN YASAKLAN MIYOR?
Ayakkabı içindeki fiyat
Önceki fiyatı 6 bin değil,5999 TL. Yüzde yirmi ıskonto yapılmış ve 4799 küsur olmuş… Yani taş çatlasa, 2 bin liralık ayakkabıyı göz boyayarak 4800 TL. ye bize satıyorlar… Ayrıca tüketiciyi kandırmak için dokuz rakamlarından destek almışlar; serbest piyasa ya!.. Globolizmin her türlü hilesi, nedense piyasada kabul görüyor… Tüketiciyi yanıltan bu rakamlara ise kimse müdahale etmiyor… Oysa Tüketici 6502 nolu kanunun 61.maddesi tüketiciyi aldatacak, yanıltacak tanıtım yapamazsın diyor… Ama bu dokuzlu rakamlar, hemen hemen her yerde tüketiciyi psikolojik olarak yanıltmaya yönelik uygulanıyor… Ticaret bakanı ise seyrediyor… Kanun niçin uygulanmıyor, anlayamıyoruz?..
Benimki de laf, bir zamanlar benim arka odada sinyal zayıflığından çekmeyen telefonun televizyonda reklamını yapan telefon operatörü, reklamında dağların arasından bir treni gösteriyor ve Tren makinisti evini arayarak, dağ başında bile çok rahat konuşuyordu… Firma, aslında iyi sinyal sağladığını bağıra bağıra söyleyerek, tüketicileri kandırdığı halde yanıltıcı reklam kimse tarafından durdurulmamıştı…
“Televizyonda tüketiciyi kandırmaya çalışan bu reklam yanıltıcıdır” diye durduramayan RÜTÜK, benim bahsettiğim tüketiciyi yanıltan dokuz rakamlarını mı görecekti!? Sonu dokuzlu rakamlar, her yerde vardı. Broşürlerde, market fiyatlarında ama her nedense hiç kimse karışmıyor… Tüketiciyi aldatan sonu dokuzla biten reklamlar, her gün televizyonlarda da bangır bangır sergileniyor… Kanun olduğu halde, hiçbir resmi kurum, tüketiciyi kandıran bu uygulamaya karşı bir çalışma yapmıyor…
Depremde bile telefon operatörlerin sinyal yetersizliği herkesi mağdur ettiği halde, bu büyük firmalara yaptırım neden uygulanamıyor?.. Büyük depremden sonra tekrar büyük bir depren olduğunda yine telefon sinyallerinin çekmemesi, herhalde sürpriz değildi…Belli ki bu büyük telefon operatörleri, ellerini ceplerine atıp, hiçbir sinyal iyileştirme çalışması yapmamışlardı…Ne yazık ki hükumet yine tüketicinin yanında olamadı!..
Bu yüzden, zenginden yana olanların sahadaki olanlarla ilgilenmesi düşünülemez… Hiçbir yönetici dar gelirli veya emekliyi düşünmüyor… Zaten düşünseler emekli aylıkları açlık sınırı altına düşmezdi… Siyasiler ise 3-4 yerden maaş almaya devam ediyor…
Fahiş fiyat artışlarına yapılan uygulamalarda ise bakanlık kendi bütçesi için ceza kesiyor… İyi de bu cezalar Tüketiciye ne kazandırıyor?.. Avrupa ve Amerika’da cezaların bir kısmı Tüketici derneklerine verilirken bizde ise bir garip uygulama devam ediyor… Tüketici derneklerinin hiçbir yerden geliri yoktur… Tüketici derneğinde yönetimde olanlar maaş da almazlar ve gönüllü esasına göre çalışırlar; hatta zaman zaman sarf malzemelerini bile kendi ceplerinden harcıyorlar… Tüketici Derneklerinde üye aidatları bile çok komik ve de toplanamıyor… Avrupa’daki tüketici derneklerinin imkânlarına hala ulaşamadık… Tüketici Hakları ise ileri gideceğine geri gidiyor… Avrupa’daki Tüketici haklarına bir türlü ulaşamadık… Yani hükümet büyük firmalardan yana, ezilen ve sömürülen ise gariban tüketiciler oluyor…
AYAKKABI MACERASI SÜRÜYOR
Dönelim maceramıza, Badi Abilere sordum: “İki bin üç bin liralık ayakkabılarınız nerede?” Cevapları çok emrivaki bir tarzdaydı: “Bizde o kadar ucuz ayakkabı yok…” Ben yanlış yere geldiğimi iyice anlamıştım ve kazıklanmak için bu kadar inat etmemem gerektiğini düşündüm… Adamlar zaten benim giydiğim Nuh nebiden kalma ayakkabıyı görüp, durumu anlamışlardı… Aslında ayakkabılarımın “sos” alarmını saymasak, fazla da bir açık vermemiştim… Neyse ki mağazayı bedava olarak gezdim, kimse bir şey demedi… Gerçekten benim dediğim 2-3 bin liralık ayakkabılar yoktu…
Geri döndüm; en iyisi bir terlik alayım ve 5-6 gün ayaklarımdaki ağrı geçinceye kadar idare edeyim!.. Sonra da ayakkabı konusunu bir daha düşüneyim ve de bu globalcilere yem olmayayım, tüketici olarak dik durayım dedim…
Gürpınar’da büyük bir ayakkabı mağazası açılmıştı üstüne de “Ayakkabı Fabrikası” yazıyordu… Gittim, oradan 1100 TL.ye güzel bir ayakkabı aldım ve kullanıyorum… Çok rahat bir ayakkabı, ayağım rahat etti… Bir haftadır giyiyorum hem ergonomik hem estetik görünüme de sahip bir ayakkabı… Herkes markalı sanıyor (markası çakma da olabilir) ve fiyatını söyleyince şaşırıyorlar… Daha sonraki aylarda ayakkabım ne kadar dayanacak diye bir hesabım da endişem de yok, markaya kazıklanmadığım için de şimdi hem ayağım rahat hem moralim yerinde…
Markaizm kalesine en az 4 bin lira değerinde gol attığım için mutluyum… Aslında olayın ekonomik boyutundan önemli olan ise benim gibi bilinçli bir tüketicinin materyalist avcılara yem olmamasıydı… Zira şimdiye kadar büyük firmalarla yaptığım hukuki mücadelelerin %98’ini kazanmıştım… Yani tüketiciye haksızlık yapanları “Tüketici Hakem Heyetine” müracaat ederek derslerini vermiştim… İşin ilginç yanı ise birkaç firma paramı geri ödedikleri halde malzemelerini bile geri almadılar…
Bunu başarabildiğim için kendimi zafer kazanmış gibi hissediyorum… Bence bütün tüketicilerin, mal ve hizmet almadan önce kendi çevresini ve interneti iyice araştırmaları lazım… Ayrıca mal ve hizmet hakkında şikâyetleri “Şikayet var” sitesine bakarak, incelemelerin de fayda var… Markalı mal ve Hizmetlerin kaliteleri tabii ki iyidir… Ancak az da olsa onlar hakkında da şikâyetler de var; üstelik bu büyük şirketlerin %90’ı fiyatlarını yapay olarak artırarak tüketicileri sömürüyor.
Şirketlerin mağdur ettiği tüketicilerin, bulundukları yerlerdeki Kaymakamlıklarda bulunan “Hakem Heyetine” aldığı faturayla birlikte müracaatta bulunması hem kendi, hem toplum çıkarı için önemlidir… (bu müracaatı, “e devlet” kanalıyla kolayca yapabilirsiniz, sadece fatura lazım; imzaya da gerek yok.)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.