Şanslı İnsanların Özellikleri: Psikolojik ve Sosyolojik Bir İnceleme
Şans, insanlık tarihi boyunca tartışılan ve farklı kültürlerde değişen biçimlerde anlam kazanan bir kavram olmuştur. Kimileri şansı kaderin bir yansıması olarak görürken, kimileri onu tamamen rastlantısal olaylarla ilişkilendirmiştir. Antik Yunan’da şans, “Tyche” adı verilen tanrıça ile sembolize edilirken, Roma’da “Fortuna” kavramı bireylerin yaşamındaki iniş çıkışların kaynağı olarak düşünülmüştür (Taylor, 2007). Doğu kültürlerinde ise şans, daha çok karma, enerji dengesi ve kader anlayışıyla iç içe ele alınmıştır (Liu, 2015). Modern dönemdeyse şans, bilimsel araştırmaların konusu hâline gelmiş; özellikle psikoloji, sosyoloji ve pozitif psikoloji alanlarında bireylerin “şanslı” olarak tanımlanmasını sağlayan özellikler incelenmiştir (Wiseman, 2003).
Psikolojik literatürde şans, yalnızca dışsal bir faktör değil, bireylerin içsel tutumları, bilişsel esneklikleri, sosyal ağları ve davranış kalıpları ile ilişkili bir olgu olarak değerlendirilmektedir (Masten, 2001). Bu nedenle, şansın salt rastlantısal olmadığını, bireyin sahip olduğu bazı kişilik özellikleri ve tutumlarla desteklenebileceğini söylemek mümkündür. Bu makalede, şanslı insanların özellikleri psikolojik ve sosyolojik açıdan incelenecek; bilimsel çalışmalar ışığında bireysel ve toplumsal sonuçları tartışılacaktır.
Şansın incelenmesinde üç temel yaklaşım öne çıkmaktadır: psikolojik, sosyolojik ve pozitif psikolojik yaklaşımlar.
Psikolojik yaklaşım, şansı kişilik özellikleriyle ilişkilendirir. Örneğin, bilişsel esneklik, iyimserlik, risk alma eğilimi ve sezgisel karar verme yetisi şanslı bireylerin belirleyici özellikleri olarak kabul edilir (Martin & Rubin, 1995; Scheier & Carver, 1985).
Sosyolojik yaklaşım, şansı sosyal ağlar, toplumsal sermaye ve ilişkiler bağlamında ele alır. Granovetter’in (1973) “zayıf bağların gücü” kuramı, şanslı insanların geniş ve çeşitli sosyal çevreleri sayesinde daha fazla fırsata ulaşabildiklerini vurgular.
Pozitif psikoloji yaklaşımı ise şansı, bireylerin iyi oluş (well-being) ve yaşam doyumu ile ilişkilendirir. Seligman (2011) gibi araştırmacılar, şansın, kişinin güçlü yönlerini fark etmesi, anlamlı hedefler edinmesi ve olumlu beklenti geliştirmesiyle ilişkili olduğunu ortaya koymuşlardır.
Bu teorik arka plan, şansın salt rastlantı değil; kişilik, sosyal ilişkiler ve yaşam felsefesiyle iç içe bir kavram olduğunu göstermektedir.
Şanslı insanlar, farklı fikir ve deneyimlere karşı açık bireylerdir. Yeni bir ortamda beklenmedik fırsatları görmeleri, onların bilişsel esneklikleri ile ilgilidir. Martin ve Rubin’in (1995) çalışmaları, bilişsel esnekliğin çevresel uyaranları daha geniş bir perspektiften algılamayı sağladığını, böylece fırsatların fark edilmesini kolaylaştırdığını göstermektedir.
Şanslı bireylerin genellikle geniş sosyal ağlara sahip olduğu görülür. Granovetter’in (1973) araştırmaları, iş fırsatlarının çoğunlukla güçlü bağlardan değil, zayıf bağlardan (yani uzak tanıdıklardan) geldiğini göstermiştir. Bu durum, şanslı insanların sosyal ilişkilere açıklığının onlara yeni fırsatlar sunduğunu ortaya koymaktadır.
İyimserlik, bireyin geleceğe olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlar. Scheier ve Carver (1985), iyimser bireylerin daha fazla risk alabildiğini ve bu risklerin yeni fırsatlara dönüşme olasılığının yüksek olduğunu vurgulamaktadır. Şanslı insanlar, kötü olayları geçici bir durum olarak değerlendirip olumlu beklentilerini sürdürürler.
Wiseman’ın (2003) “The Luck Factor” adlı kitabında ortaya koyduğu gibi, şanslı bireyler sezgilerine güvenme eğilimindedir. Bu güven, bilinçdışında biriken bilgilerin hızlıca değerlendirilmesini sağlar ve ani fırsatların kaçırılmamasına yardımcı olur.
Şanslı insanlar, başarısızlıkları kalıcı bir engel olarak görmez. Masten’in (2001) “ordinary magic” kavramı, dayanıklılığın sıradan bireylerde bile geliştirilebileceğini; bu dayanıklılığın ise yeni fırsatlara açık olmayı desteklediğini göstermektedir.
Mindfulness yani farkındalık, şanslı insanların önemli bir özelliğidir. Brown ve Ryan (2003), farkındalık düzeyi yüksek bireylerin çevrelerindeki küçük fırsatları fark etme olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Günlük yaşamda dikkati odaklı kullanmak, beklenmedik şans anlarını yakalamayı kolaylaştırır.
Şanslı bireyler, kontrol edemedikleri olayları bile fırsata dönüştürme eğilimindedir. Örneğin iş görüşmesine giderken yanlış bir adrese yönelmek, başka bir firmanın iş ilanıyla karşılaşmaya vesile olabilir. Bu durum, tesadüflerin bilinçli olarak fırsata dönüştürülmesinin bir yansımasıdır (Wiseman, 2003).
Şanslı bireyler, sosyal ağlarını etkin kullanarak kariyer fırsatlarını artırırlar. Bu, yalnızca bireysel başarıya değil, kurumların da gelişimine katkıda bulunur (Granovetter, 1973).
Pozitif tutum, sezgilere güvenme ve sosyal açıklık, şanslı insanların ilişkilerinde daha doyumlu bir deneyim yaşamasını sağlar. İyimser bireyler, ilişkilerde krizleri daha kolay aşabilmektedir (Carver & Scheier, 1999).
İyimserlik ve farkındalık, bireylerin stres düzeylerini azaltır ve fiziksel sağlıklarını destekler. Şanslı insanların daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesi, bu faktörlerle bağlantılıdır (Seligman, 2011).
Şanslı bireylerin çoğalması, toplumda inovasyon, dayanışma ve pozitif sosyal etkileşimleri artırır. Bu da ekonomik ve kültürel gelişime katkı sağlar (Putnam, 2000).
Şans, yalnızca rastlantısal bir olgu değildir. Açık fikirli, sosyal ilişkilere açık, iyimser, sezgilerine güvenen, başarısızlıklardan öğrenen ve farkındalığı yüksek bireyler daha “şanslı” olarak algılanmaktadır. Bu özellikler, şansı kişisel çabalarla artırılabilir bir olgu hâline getirmektedir.
Şansın bireysel mutluluk, kariyer başarısı, sağlık ve toplumsal gelişimle bağlantılı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla şansı artırmak, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir kazanç olarak da değerlendirilebilir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.