Bir Heykelin Başına Gelenler
Geçenlerde elime bir kitap geçti. Yazarı Zülfü Livaneli olan bu kitabın adı “Orta Zekalılar Cenneti.” Kitabı büyük bir keyifle okudum. İçinde birbirinden güzel, kısa kısa makalelere yer vermiş Zülfü Livaneli. Makalelerden birinin konusu, mezunu olduğum İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bulunan bir heykeldi. Heykelin yapılış hikayesini ve başına gelenleri anlatmış o yazısında. Makalenin sonunda da heykelin son akıbetini sormuş.
1991-1995 yılları arasında okuduğum Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde her gün selamlaştığımız ve fakülteye girişin sağında, öğrenci işlerinin hemen önünde yer alan bu heykeli, milletlerarası bir sanatçı olan İran asıllı heykeltıraş Ahad Hüseyni, 1983 yılında İran rejiminin baskısından kaçıp gelerek yapmıştı. Heykelin şu anki akıbeti ise fakülte tadilat geçirdikten sonra alt kata alınmış olması. Artık her fakülteye gireni selamlayamayan bu heykelin başına neler geldiğine gelin beraber bakalım. Zülfü Livaneli’nin o makalesindeki bölümü hep beraber okuyalım.
“Yıllar önce İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne İranlı bir öğrenci gelmiş. Aynı zamanda ciddi bir heykeltıraş olan öğrenci, fakülteye bir heykel hediye etmek istediğini bildirmiş. Yöneticiler düşünüp taşınıp kabul etmişler. Zaten para filan da istediği yokmuş heykeltıraş öğrencinin.”
Büyük ve güzel bir heykel yapmış. Heykelde yaşlı, sakallı bir adam, hüzünlü bir ifadeyle önündeki dünya yuvarlağını seyrediyormuş. Dünyanın üzerinde füzeler uçmaktaymış. Bu çılgın silahlanmayı seyreden yaşlı adamın yüzündeki hüzün bundan ileri geliyormuş. Heykel fakülteye yerleştirilmiş ve herkes çok beğenmiş. Ama bir süre sonra heykel soruşturmaya uğramış. Çünkü etkili ve yetkili makamlar, o yaşlı adamın Karl Marx olduğuna hükmetmişler.
Fakülte yöneticileri de yüksek makamlara “Her gördüğün sakallıyı Marx zannetme!” diyememiş ama dilleri döndüğünce heykelde görülen adamın Marx olmadığını anlatmaya çalışmışlar. Bu arada öğrenciler de heykele Karl adını takmışlar.
Gel zaman git zaman, Türkiye’deki şimşekler solculuktan irtica üzerine kayınca heykelin başı bir kez daha derde girmiş. İyi saatte olsunlar, bu kez de heykeli yapılan adamın Humeyni olduğunu öne sürüp soruşturma açmışlar. Fakülte yöneticileri yine dil döküp, bu adamın anonim bir ihtiyar olduğunu, Humeyni’ye hiç benzemediğini anlatmaya çalışmışlar. Epey uğraşmışlar, sonunda yine kurtarmışlar heykeli. Ama bu kez de heykelin öğrenciler arasındaki adı Karl Humeyni olmuş.
Yöneticiler bakmış ki heykelin başı Türkiye’de her düşman ve hedef değişiminde derde giriyor, bir çare bulmak için kafa yormaya başlamışlar. Nasıl bir çare bulsak da şu heykeli hiçbir yanlış yoruma yer vermeden muhafaza etsek, diye düşünüp durmuşlar. Derken bir hocadan çok ilginç bir teklif gelmiş. Teklifi duyar duymaz herkesin içi rahatlamış. Çünkü heykeli ilelebet kurtaracaklarını anlamışlar.
Teklif şuymuş: “Heykelde görülen ve üzerinde füzeler uçan dünya yuvarlağına ‘Yurtta sulh, cihanda sulh / Kemal Atatürk’ yazan bir bant geçirelim.” Dediklerini hemen uygulamışlar ve yazıyı yazmışlar. Böylece fakülte de kurtulmuş, heykel de! Yalnız öğrenciler, Karl Humeyni’ye üçüncü bir isim daha eklemişler. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Zülfü Livaneli’nin kitabını ve özellikle bu bölümünü okuyunca hem heykelin son akıbetini ona bildirmek hem de bu yazı için teşekkür etmek amacıyla kendisini telefonla aradım. Bir dostum aracılığıyla ulaştığım telefon numarasından kendisini arayıp önce kendimi tanıttım, sonra da heykelin bugünkü akıbetinden bahsettim. Çok mutlu oldu, aradığım için de şahsıma teşekkür etti.
Bir hatıra olarak belleğimde kalan bu olayı kaleme alayım istedim. Yukarıda da belirttiğim gibi Livaneli’nin dertlendiği bir dönem, bütün öğrencilerin hafızasına kazınmış “Düşünen Adam” heykelini yapan Ahad Hüseyni, heykelin başına gelenleri duyunca Paris’ten okul yönetimine bir mektup göndererek UNESCO’nun düşüncelerini benimsediğini ve bu doğrultuda çalıştığını söylemiş.
1983 yılında kurulan fakültenin o günkü dekanı Vakur Varsan’a, okul inşaatında çalışan işçiler “Okulun kapısında zavallı bir adam yatıyor. Okulda kalsa olur mu?” demişler. Bunun üzerine kapıda yatan adamı odasına çağıran dekan, bu kişinin İran’daki siyasal karışıklıktan kaçan meşhur heykeltıraş Ahad Hüseyni olduğunu öğrenmiş. Hüseyni, kendisini okulda ağırlayan dekana minnettarlığını ifade etmek için bu heykeli yapmış. Heykeli yapış gayesini de şöyle açıklamış:
“Yaşadığımız dünyanın gerçek bir görüntüsünü ortaya koymak için yalnız insanları anlatmaya çalıştım.”
Bu heykelde, yaşlı, akıllı ve efkârlı bir insan elindeki küreye dalmış bakıyor. Yaşlı adamın yüzünün sağ tarafında kötümser, sol tarafında ise iyimser bir ifade görünüyor. Karşıdan bakıldığında hem efkârlı hem ümitli bir insan görüntüsü yansıyor. Kürede ise dünyanın her yanındaki zorluklar gösterilmeye çalışılmış. Ancak heykeltıraş, bu zorlukların bir gün sona ereceği düşüncesiyle de dünyanın etrafını bir sulh halesi ile sarmış.
Bundan birkaç yıl önce fakülte binası bir restorasyon geçirdi. Restorasyon sonrasında girişten alt kata alınan Düşünen Adam heykeli artık kimseyi de rahatsız etmiyor. Yerinde sakince duruyor.
Bu ülkede garip ve ilginç olaylar öteden beri ola gelir. Her öksürüğü grip zanneden ve bu gribi de farklı farklı yorumlayan insanlar her dönem çıkar. O nedenle dört yıl boyunca her gün gördüğümüz heykelin başına gelenleri okuyunca şaşırdım ama çok da garipsemedim. Burası Türkiye diye düşündüm. Burada dünya standartları dışında farklı olayların gelişmesi olağan bir durumdur.
SEO Anahtar Kelimeler:
Bir Heykelin Başına Gelenler, düşünür heykeli hikayesi, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler, Ahad Hüseyni, Zülfü Livaneli makaleleri, Türkiye’de heykel tartışmaları, üniversite heykel skandalları, köşe yazısı, heykelin akıbeti, kültür sanat yazıları, yazarın adı, düşünce ve sanat tartışmaları,
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.