Milletvekillerinin son dönemdeki fotoğraf merakını bir türlü anlayabilmiş değilim. Eskiden insanlar, ünlü birini görünce onunla fotoğraf çektirmek isterdi. Şimdi ise tam tersi bir durum var: Vekiller, vatandaşlarla fotoğraf çektirme yarışına girmiş durumda.
Sosyal medya adeta bir albüme dönmüş; “Şu beni ziyaret etti, bu beni ziyaret etti” paylaşımlarıyla dolup taşıyor. Neredeyse “bugün şu kadar kişiyle fotoğraf çektirdim” diye istatistik paylaşacaklar. Sanki seçim değil, hatıra defteri yarışına girmiş gibiler.
Oysa önemli olan bu fotoğraflar değil, yapılan hizmettir. Bir ilin sorununa çözüm bulmuş musunuz, vatandaşın derdine derman olabilmiş misiniz, mesele budur. Garip bir durum daha var. Herhangi bir kurum bir adım atsa, tüm milletvekilleri aynı konuyu kendi başarısıymış gibi paylaşmaya başlıyor. Bir ile doktor atanıyor, tüm vekiller sırayla “emeği geçenlere teşekkür ederiz” paylaşıyor.
Oysa bu, Sağlık Bakanlığı’nın rutin ataması. Bunun nesi özel bir başarı? Gerçekten sizin girişiminizle yapılan bir iyileştirme, bir yatırım, bir hizmet varsa elbette paylaşın; gururla alkışlayalım. Ama rutin işler üzerinden alkış toplamaya çalışmak, siyasetin itibarını zedeliyor.
Unutmayalım bu ülkede “vekil”, asıldan daha kıymetli hale gelirse sonuç kaçınılmaz olur. Seçim dönemlerinde elinizi sıkmak için yarışanlar, seçimden sonra elinize bile bakmaz hale gelir. Son günlerde ortalık yine hareketli… Sahaya inen inene. Seçim ufukta göründü anlaşılan. Ama bu kez dikkatli olun sevgili vatandaşlar; elinizi sıkanlara değil, hizmet edenlere bakın. Unutmayın, siyaset fotoğrafta değil, icraatta güzeldir.
Eskiden liderler böyle miydi? Turgut Özal halkın içindeydi, protokol değil, gönül köprüsü kurardı. Bir sanayiciyle konuşur, sonra köy kahvesine oturur, vatandaşın çayını içerdi. Necmettin Erbakan sahaya indiğinde, kimse onun önüne kırmızı halı sermedi. O, halkın arasında yürür, dinler, not alır, çözüm üretirdi.
Merhum M. Bedri İncetahtacı, makam koltuğundan çok esnafın dükkanında görülürdü. Merhum Necmettin Cevheri, halkın içine girdiğinde etrafında koruma değil, dost halkası olurdu. Bu insanlar “fotoğraf çekelim” diye değil, “dert dinleyelim” diye giderdi memleketine. O yüzden isimleri hâlâ saygıyla anılıyor.
Celal Doğan, Gaziantep’te makam koltuğunda değil, halkın sofrasında yer bulan bir isimdi. Sokakta yürürken selam vermediği, derdini dinlemediği bir vatandaş neredeyse yoktu. Gaziantep’in taşında, toprağında, emeğinde Celal Doğan’ın halkla kurduğu gönül bağı hissedilir. Halkın içinde yaşayan, halkın diliyle konuşan bir siyasetçiydi; bu yüzden gönüllerde yer etti. Gaziantepli onu bir belediye başkanından öte, mahallesinden bir komşu, dost bir abi olarak görürdü. Celal Doğan, protokolün değil, pazar yerinin, sanayi sitesinin, işçinin ve esnafın insanıydı.
Ve elbette merhum Mahmut Bozkurt. Siyaseti koltukta değil, halkın içinde yaptı. Gösterişe değil, söze; reklama değil, adalete ve samimiyete inanmış bir isimdi. Bu insanların ortak noktası, fotoğraf değil, güven bırakmalarıydı. Bugünse siyaset, fotoğraf karelerine sıkışmış durumda.
Sahaya inmek el sıkmak değil; dert dinlemek, çözüm üretmektir.
Bugünse vekillerin halkla buluşması ancak selfielerle mümkün! Bu ülkede vekil, asıldan daha kıymetli hale geldi. Seçimden önce elini sıkmak için sıraya girenler, seçimden sonra o eli unutur oldu. Halkın derdi değil, takipçi sayısı yarışıyor artık.
Ama bilesiniz, milletin hafızası sosyal medya kadar kısa değil. Seçim yaklaşıyor… Sahaya inen inene. El sıkmak kolay, gönül kazanmak zor. Bu millet artık poz veren vekili değil, halkın derdiyle dertlenen vekil görmek istiyor. Fotoğrafla siyaset yapılmaz.
Celil Kocataş