İmamoğlu Projesi: Batının Son Umudu Çöküyor…
Türkiye son 20 yılda sadece iç politika değil, jeopolitik düzlemde de köklü bir dönüşüm geçirdi. 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi Batı merkezli vesayet sisteminin son kırılma noktası olmuştur. Bu olay Türkiye'nin kendi kendini tayin etme iradesini pekiştirdi. Artık Türkiye sadece kendi sınırları içinde değil, Libya'dan Suriye'ye, Kafkaslardan Afrika'ya kadar geniş bir etki alanına sahip askeri ve diplomatik gücüyle küresel dengeleri değiştiren bir aktör haline geldi. Bu yükseliş Batı'nın çıkarlarıyla çelişmeye başladığında Türkiye'yi durdurmak için yeni stratejiler devreye sokuldu. Bu stratejilerin merkezinde ise içeriden müdahale planları yer aldı. İmamoğlu projesi tam da bu bağlamda şekillendi.
Ekrem İmamoğlu'nun siyasi yükselişi sadece yerel başarılarla açıklanamaz. Batı merkezli medya kuruluşlarının yoğun ilgisi, uluslararası platformlarda parlatılması ve içerideki bazı medya organlarının sistematik desteği, bu projenin dış bağlantılı olduğunu düşündürüyor. İmamoğlu'nun devlet kurumlarına yönelik sert söylemleri, meydan okumaları ve yargı süreçleri ile olan ilişkisi bu planın uygulama safhasına geçtiğini gösteriyor. Cumhuriyet Halk Partisi bu projenin taşıyıcısı konumunda. Parti içindeki hizipler, Özgür Özel'in giderek artan baskı altında yaptığı çıkışlar ve İmamoğlu'nun tutuklanması sonrası yaşanan çözülme, bu planın iç dinamiklerde de karşılık bulmadığını ortaya koyuyor. CHP seçmeni artık bir yol ayrımına gelmiştir. Ya partilerini milli bir çizgiye oturtacaklar ya da tarihsel bir parçalanma yaşayacaklardır.
Türkiye'nin 58 askeri üssüyle küresel çapta varlık göstermesi Batı'nın bölgesel planlarını sekteye uğrattı. Akdeniz'de enerji hatları, Libya'da siyasi denge, Suriye'de sınır güvenliği, Afrika'da diplomatik açılım ve Kafkaslarda barış misyonları, Türkiye'nin yeni jeopolitik vizyonunun parçalarıdır. Bu vizyon Batı'nın Orta Doğu ve Avrasya'daki nüfuzunu sınırlayan bir etki yaratmıştır. Bu nedenle Batı doğrudan müdahale yerine içeriden kontrol mekanizmaları kurma yoluna gitmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Avrupa patentli söylemleri, LGBT ve çevre politikaları üzerinden yürütülen kültürel kampanyalar Türkiye'nin milli refleksleriyle çelişmektedir. Bu çelişki halkın giderek daha fazla tepki göstermesine neden olmaktadır.
İmamoğlu'nun eşinin boğazındaki kolye amblemi ne anlatıyor? İmamoğlu'nun eşinin boynundaki kolye sıradan bir aksesuar gibi gözükse de üzerindeki amblem dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. Bu sembol bazı çevrelerce Batı'ya verilen bir mesaj olarak yorumlanmaktadır. Bu kolye bir aidiyetin, bir bağlılığın veya bir mesajın görsel yansıması olabilir. Bu tür semboller Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehlikenin boyutunu daha da derinleştirmektedir.
Türkiye artık eski Türkiye değildir. Vesayet devresi kapanmıştır. Milli irade yeni bir çağ başlatmıştır. Bu çağda Avrupa patentli partiler, dış bağlantılı projeler ve sembolik masalar üzerinden yürütülen operasyonlar karşılık bulamayacaktır. Bu irade ne kolyelerle, ne medya operasyonlarıyla, ne de içeriden yürütülen projelerle sarsılabilir. Türkiye artık sadece bir ülke değil, bir duruş, bir direniş ve bir gelecek vizyonudur.