Helaller ve Haramlar (2)
İslam’da bir diğer haram ve yasak, hırsızlık ve rüşvettir. Bunların haramlığı, Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Nitekim Kur’an’da, hırsızlık hakkında şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.” (Nisa 4/29) Rüşvet hakkında ise, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir.” (İbn Mâce, Ahkâm, 2)
Hırsızlık ve rüşvetin haram kılınma gerekçesi, bunların da insanî ve İslamî değerlere ters düşmesidir. Şöyle ki bu iki eylem, doğrudan insanların alın teri ve emeğine tecavüzdür. Mal güvenliği ortadan kalktığında bir şekilde can güvenliği ve diğerleri de tehlikeye girer. İslami değerler itibarıyla ise, hırsızlık ve rüşvet önce güveni ortadan kaldırır. Güven ortadan kalktığında barış ortamı bozulur. Barış bittiğinde insanların birbirine karşı saygısı, sevgisi, tevazuu ve kurallara itaati sona erer. Bu durumda ortaya kargaşa ve anarşi çıkar. Ve bundan herkes ve her şey zarar görür.
İslam’da malî bir işlem olarak faiz de haram kılınmıştır. Zira geçmişten günümüze zengin kimseler ve güçlü devletler, zayıf ve fakir olanların emeğini faiz ve tefecilik aracılığıyla sömürmüştür. Bu sayede zenginler daha zengin, güçlüler daha güçlü; zayıflar ise daha zayıf, fakirler de daha fakir hâle gelmiştir. Faiz hakkında Allah Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, «Zaten alışveriş de faiz gibidir» demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı.” (Bakara 2/275)
Faizin insanî değerler açısından haram kılınma gerekçesi, onun fakir veya çaresiz kimselerin emek ve alın terine göz dikmiş olmasıdır. İslami değerler açısından haram kılınma gerekçesi ise, faizin borç alışverişinde her iki tarafa aynı güvenceyi vermemesidir. Şöyle ki faizle borç veren taraf, vadesi sonunda devlet garantisiyle karşı taraftan ne alacağını bilmekte, dolayısıyla güvendedir. Fakat faizle borç alan kimse, vadesi sonunda ne kadar kazanacağını bilmemektedir. Bu durumda daha baştan ağır bir baskı ve stres altına girer. Bunun etkisiyle söz konusu faizi karşılayabilmek adına ürettiği mal ve hizmete sürekli olarak zam yapma derdine düşer. Kredi kullanan herkes benzer itici güçlerle hareket ettiğinde piyasada barış ve huzur ortamı kaybolur. Böyle bir ortamda ise, kişilerin birbirine saygısından, tevazuundan ve kurallara uymasından söz etmek mümkün olmaz. Neticede altta kalanın canı çıksın mantığıyla her tarafa güçlüden yana sömürgeci bir anlayış hâkim olur ki, bu İslam’ın kardeşlik anlayışıyla bağdaşmaz.
Maddî anlamda neyin hırsızlık ve rüşvet kapsamına girdiği devletin yasalarında, nelerin de faiz kapsamına girdiği İslam hukukunda, bunların yaptırım ve cezalarıyla birlikte ayrı ayrı belirlenmiştir. Bununla birlikte Müslümanların, kendi aralarında güveni sarsan, barış ortamını bozan ve karşılıklı saygı, tevazu ve kurallara itaati ortadan kaldıran her türlü muameleden uzak durmaları gerekir. Önemli olan bir şeyin adının hırsızlık, rüşvet veya faiz olması değil, bilakis söz konusu değerlere zarar verip vermemesidir. Kaldı ki devletin her türlü hırsızlık ve rüşveti tespit edip cezalandırma veya faizi tümüyle iptal edip kaldırma imkânı mevcut değildir. Zira her insanın başına bir polis dikme veya danışman bir hoca verme imkânı yoktur. Fakat Müslümanların bilinç ve inanç olarak şunun çok iyi bir şekilde idrakinde olmaları gerekir ki, insanî ve İslamî değerlerin ortadan kalktığı bir ortamda düzgün yaşama imkânı kalmaz.
Maalesef gerek İslam âleminde, gerekse ülkemizde hırsızlık ve rüşvet oldukça yaygın olduğu gibi, enflasyon ve faiz oranları da çok yüksek. Her tarafa güvenlik kamerası takmaya çalışıyoruz, fakat yine de adi hırsızlıkların önünü alamıyoruz. Bir de âdeta doğal hâle gelmiş hırsızlıklar var. Örneğin keyfî zamlar sonucu ortaya çıkan yüksek enflasyon. Ticaret ahlakı kaybolmuş. Serbest piyasa adı altında herkes sahip olduğu mal ve hizmetlere sürekli zam yapıyor. Tarlada 1-2 liraya aldığı ürünü pazarda 20-30 liraya, markette 3-4 liraya aldığı suyu köşe başında 15-20 liraya satıyorlar. Bir musluk tamiri için dilediği kadar para istiyorlar. Hayat pahalılığı ve enflasyonu kontrol etmek mümkün olmayınca yüksek faiz oranları için de bir şey yapmak mümkün olmuyor. Aynı şekilde bir işe girebilmek için siyasî referans, hediye veya bağış adı altında rüşvet vermek gerekiyor. Bütün bunlar, bizlerin insanî ve İslamî değerlerden ne denli uzaklaştığımızı gösteriyor. Bu değerlerden uzaklaştıkça hırsızlık, rüşvet ve faiz oranları daha da artıyor.
Hırsızlığın haram kılındığı ayet-i kerimenin devamında İslam’a göre bir diğer haram olan adam öldürme zikrediliyor: “… Ve birbirinizi öldürmeyin...” (Nisa 4/29) Hırsızlık farklı, adam öldürmek ise, daha farklı bir eylemdir. Fakat her ikisi aynı ayette birbiri ardı sıra zikrediliyor. Zira bu iki eylem, insanî ve İslamî değerlere zarar verme itibarıyla birbirinin devamı niteliğindedir. Şöyle ki hırsızlık insanî değerlerden mala zarar verdiğinde, devamında bir şekilde cana zarar verme gelir. Aynı şekilde hırsızlık İslamî değerlerden güveni ortadan kaldırdığında, devamında barış ortamı ortadan kalkar. Böyle bir ortamda ise, diğer İslamî değerler; birbirine karşı saygıdan, tevazudan ve kurallara itaatten bahsetmek mümkün olmaz.
Bu durumda insanları hırsızlıktan, rüşvetten, faizden, adam öldürmeden sakındırmadan önce onlara insanî ve İslamî değerleri ve bunların önemini öğretip benimsetmemiz gerekir. Şayet bunu başarabilirsek söz konusu kötülükler kendiliğinden ortadan kalkar. Aksi takdirde insanlara hangi tehdidi yapar ve yaptırımı uygularsak uygulayalım bunlarla baş edemeyiz. Nitekim Allah Teâlâ, Kur’an vahyi aracılığıyla Mekke döneminde Hz. Peygamber ve ashabına önce söz konusu değerleri iman esasları üzerinden öğretip benimsetmiş, ardından Medine döneminde ise ibadet ve muamelat esasları üzerinden Hz. Peygamber’in sünneti aracılığıyla bunların pratik hayata geçmesini temin etmiştir. Bunun sonucunda Risalet döneminin sonunda içki, kumar, hırsızlık, rüşvet, faiz, adam öldürme, vb. haramlar bütünüyle ortadan kalkmasa bile asgari düzeye inmiştir.
Fahri SAĞLIK
Emekli Müftü